Bugun...
Reklam
Reklam
Temizlikçi Ressam Séraphine


Nursel ÖNEN Bir Tutam Sanat
 
 

Temizlikçi Ressam Séraphine

Sanatçıların çok geç bir yaşta ya da öldükten sonra keşfedildikleri yazık ki genel bir gerçek, istisnalar da yok değil elbette! Fakat ben yine de bu standardı bozmadan ve yine çok geç yaşlarda yaratıcılığı ve ressamlığı keşfedilmiş bir sanatçıyı konu ediyorum.
1864 doğumlu Fransız naif  ressam Séraphine Louis. Yaşadığı yoksul hayata rağmen kendini resim yapmaya adamış bir sanatçı. Çiftçi bir aileden gelen annesini henüz bir yaşındayken, doğum gününde kaybeder. İşçi olan babası ise tekrar evlenir fakat o da yedi yıl sonra hayata veda ederek Séraphine’yi yalnız bırakır. Tek başına yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan sanatçı, önce çoban olarak ve ardından burjuva aileleri yanında hizmetçi olarak çalışmaya başlar. Çoğu zaman karnını doyurmaya dahi para bulamaz fakat buna rağmen kazandığı tüm parayı resim yapabilmek için malzemelere harcar. Sanat tarihine bakıldığında geçmişte birçok ressam tarafından kendi boyalarının kendileri tarafından elde ettiklerini görürüz. Séraphine’de resim yapabilmek için boyalarını kendi yapar. Elbette yaşadığı dönem içerisinde bundan daha doğal bir şey yoktur. Fakat ne var ki ilginç olan Séraphine’nin sanat geçmişine ve çevresine sahip olmadığı halde boyalarını da kendi üretmesi ve kullandığı malzemelerdir. Resim için renklerini, mum yağı, hayvan kanı, topraktan ve bitkilerden elde ettiği ve aldığı beyaz boyalardan oluşturur.
Zamanının büyük bir bölümünü temizlik yaparak geçiren Séraphine, sadece geceleri, yani uykusundan çaldığı zamanları kullanarak kapı ardında, odasında herkesten soyutlanarak gizlice resim yapar. Resim yapması gerektiğine inanır. Çünkü Tanrı’nın ondan resim yapmasını istediğini söyler. Oldukça yoksul bir yaşam süren Séraphine, çevrenin tüm aşağılamalarına ve resimlerini hor görmelerine rağmen resim yapmaktan asla vazgeçmez.
Séraphine’nin resimlerinde meyveler, yapraklar ve çiçekler hâkimdir. Sanatçının resimlerine baktığımda, anlayamadığım birkaç duyguya birden sahip oluyorum. Çalıştığı bir evin aynı zamanda kolleksiyoner olan sahibi, onun resimlerine baktığında, resimlerini bir et yığını olarak gördüğünü ifade eder. Resimdeki meyveler, çiçekler ve yapraklar öyle bir bezenmiştir ki; kompozisyondaki ayrıntılar insan da anlayamadığı rahatsız edici fakat aynı zamanda da hayranlık uyandıran duygular oluşmasını sağlıyor.
Primitif sanat ile benzeştiği düşünülen, hiç sanat eğitimi görmemiş ya da çok az almış, insanlar tarafından yaratılan çocuksu, saf bir betimle anlayışı göstererek yapılan çalışmalar “Naif Sanat” olarak nitelendirilir. Bunu kendine göre bazı teknik ve anlatımla geliştirerek uygulayan sanatçı ise naif sanatçıdır. Dolayısıyla özgündür ve genellikle farklı bir ayrıntı zenginliği gözlemlenir. 19.yy’ın ikinci yarısında beliren bu sanat akımı aslında Henri Rousseau ve Alfred Wallis ile tanımlanıyor olsa da Séraphine gibi bazı sanatçıların da bu akıma katkı sağladığı bir gerçektir.
Sanat, toplumu aydınlatır. Sanatçı ise bir anlamda toplumu aydınlatma misyonunu üstlenmiştir. Bu yüzden de sorgulayıcı ve başkaldırıcı olarak da bir duruş sergiler. Çünkü sanatçı aldığı izlenimleri kendi algı süzgecinden geçirerek yorumlayan ve üretimini gerçekleştirendir. Bir çeşit başkaldırı tutumu sergiler. Bunun kökenini bazen kişisel psikolojisi, bazen toplumun içinde bulunduğu sosyal yapı, ekonomik durum, sistem ya da savaşlar,  bazen de sorgulayan felsefi bir protest tavır ile gösterir. Örneğin, psikolojik ya da sağlık sorunları yaşayan Van Gogh, Beethoven, Modigliani gibi sanatçıların eserlerine yansıyan ruh hallerine rağmen başarı göstermesi gibi.
 Sanat, insan kıyımlarına sebep veren, savaş unsuru gibi eylemlere başkaldırı olarak da bir akımı oluşturmayı başarmıştır. Bunu da gerek Fransız ihtilalı, İspanya İç Savaşı, gerekse I. ve II. Dünya Savaşı gibi birtakım olayların sonucundaki karşı duruşla kendini sergilemiş akımlarda da görmek mümkün.
Séraphine, I.Dünya Savaşı’nı her ne kadar siyasi bir kimlik ile hissetmemiş olsa da, bunun etkisini dolaylı olarak maddi ve manevi bir şekilde acı olarak yaşamıştır.
Sanıyorum sanatçının yaşamındaki en şanslı süreci, dönemin önemli sanat eleştirmenlerinden ve koleksiyonculardan olan Alman Wilhelm Uhde ile tanışmak olmuştur. Wilhelm Uhde, naif resim akımının oluşumuna önemli katkılar sağlamış bir eleştirmendir. Öyle ki; Georges Braque ve Picasso gibi sanat tarihine imza atmış usta olarak kabul edilen sanatçıların resimlerini ilk alanlardandır ve bunun yanında Postacı Louis Vivin, Camille Bombois, Gümrükçü Henri Rousseau ve Hizmetçi Louis Séraphine gibi ressamları da keşfetmiş ve naif resim akımının tanınmasına da katkı sağlamıştır.
Wilhelm Uhde tarafından 1912 yıllarında keşfedililip, desteklendikten sonra, Séraphine’nin hayatına renk gelir ve kendini ilk kez önemli hisseder. Bu teşvik onun daha çok ve şehvetle resim yapmasını ve hayatındaki bazı standartları değiştirmesini sağlar. Yazık ki bu da çok uzun sürmez. Çünkü savaşın etkileri Wilhelm Uhde’nin bulunduğu konumu değiştirmek zorunda oluşuyla da gösterir kendini ve bu değişimle Fransa’yı terk etmek zorunda kalır.
 Wilhelm Uhde’nin gidişi Séraphine’de büyük bir üzüntü ve kırılma yaratır fakat 1927 yılında Uhde, Séraphine ile tekrar temasa geçerek sanatçıya  iki metrelik tuvaller ve boyalar temin ederek,bir sergide yer almasını sağlar ve resimlerinin satışına ön ayak olur. Her sanatçının belki de talihsizliği gibi bu da uzun sürmez ve 1930 yılında resimlerinin satışında tekrar duraksamalar olur ve bu durum bu kez Séraphine’de gerçek bir yıkıma sebep olur. Bu yıkım Séraphine’nin buhranlar yaşamasına yol açar ve rahatsızlanarak deliliğin sınırına gelir. 1932’de Kronik Psikoz teşhisi konur ve psikiyatri hastanesi Clermont’a yatırılır.
Her şeye rağmen Uhde onu hiçbir zaman yalnız bırakmaz. Uzaktan da olsa onu takip eder ve ilgisini ve desteğini üzerinden asla eksik etmez. Bunun yanında resimlerini sergilemeye devam ederek Séraphine’nin bugüne taşınmasına en büyük desteği vermiş olur.
Dönemin büyük sanat eleştirmenlerinden ve koleksiyo er Wilhelm Uhde olmasa, belki de Séraphine’nin resimleri, önemsiz bir temizlikçinin değersiz eşyaları gibi evrenin karanlık bir köşesine atılıp yok olacak ve sanatın gelişimine katkı sağlayan naiflik algısında eksik bir yan bırakacaktı. Evet! Uhde, Séraphine’nin hayatında belki de başroldeki bir oyuncuydu. Kim bilir!
 William Shakespeare’in de dediği gibi;  “ Dünya bir oyun sahnesi, bizler birer oyuncuyuz... Bütün erkekler ve bütün kadınlar, sırası geldiğinde girerler ve çıkarlar bu oyun sahnesine...”  Tıpkı Wilhelm Uhde’nin, Séraphine’nin yaşamındaki rolü gibi… 



Bu yazı 3099 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
YUKARI