Bugun...
Reklam
Reklam
Son Kriz, Kaos Aralığı ve Olası Çıkışlar


Aydın Mutlu Dinçoğul
 
 

Bugün ülkemiz insanları, cumhuriyet tarihinin en derin ekonomik ve politik kriziyle karşı karşıyadır. Kriz, ekonomik boyuttan siyasal boyuta ve oradan da toplumsal boyuta doğru evrilmektedir. Derin ve yaygın kriz süreçleri, aynı zamanda kritik ve stratejik kararların alındığı kaos aralıklarıdır. Krizi yönetmeye çalışan mevcut hükümet, imkânsızlıklar içinde sıkışmış ve son çare olarak en güvenilir kadrolarıyla kurduğu kabinesiyle adeta derin bir savaşa hazırlanmıştır. Mevcut yürütme gücü, bugün var olma ya da yok olma ile karşı karşıyadır.
An itibariyle mevcut sürece ve gündeme ağırlığını koyabilen her toplumsal aktör, bu geçiş aşamasında farklı olasılıkların ve alt-üst oluşların gelişebileceğini öngörebilir. Kaos aralığında öne çıkan unsur, öngörülü kadrolarla ve planlamalarla sürece müdahale edebilme gücüdür. Kaos aralığı, karar verme anı yani kader anıdır. Kuvvetli politik ve ekonomik araçlara sahip olan ve toplumsal rollerini bu sayede daha da aktifleştiren her toplumsal aktör, krizin çözümüne yönelik politik ve sosyolojik duruşunu hayata geçirebildiği ölçüde, krizden yara almadan ve hatta derinleşen krizi, kendisi için bir fırsata dönüştürerek muzaffer bir şekilde çıkmayı başaracaktır. Her kriz dönemi, safraların atıldığı bir savrulma ve yenilenme dönemidir.
Krizi yöneten güçler sistem içi ve sistem dışı olarak ayrışır. Gösteri demokrasisine kilitlenmiş kapitalist sistem, kriz dönemlerinde hem kendi içindeki yeni alternatiflerle hem de sistem dışına çıkmak isteyen değişim alternatifleriyle amansız bir mücadeleye girişir. Bugün sistem içindeki güçler arasında merkezin dışına taşan yeni bir alternatif oluşumu oldukça sınırlı gözükse de yığınlara umut vaat etmektedir. Sistem içi güçlerse, merkeze oynamakta ve merkezin dışında yeni politikalar geliştirmeye cüret etmek şöyle dursun, varlıklarını; birbirlerini bu konuda eleştirerek sürdürebilmektedir.
Ilımlı İslam Projesini oluşturan ittifak güçleri; ülkedeki sermaye birikim kaynaklarının el değiştirmesi, sivil toplum ve medya ağının kendi denetimlerinde kurulup yaygınlaştırılması, militarizmin vesayetinin sona erdirilmesi, seküler-milliyetçi kesimlerin güçten düşürülmesi ve bürokrasinin denetim altına alınması noktalarında birlikte yürümüşler ve ülkenin yönetim yapısında, yapısal değişiklikler yapmışlardır.
Ancak merkezinde devleti bir şirket gibi gören yeni-liberalizm zihniyeti (AKP) olsa da, kültür ve insan sermayesinin değişimi ve kısmen özgürleştirilmesi o kadar hızlı gerçekleşemez. Öyle ki on bir yıllık geçmişiyle mevcut hükümet, henüz cemaat ve cemaatler kadar yaygın ve derinlikli bir kadro gücüne sahip olamamıştır. AKP, kadrolarını şimdi de güvendiği ve kendisine biat eden cemaatlerden devşirmektedir. Çünkü kadrosuzluk, her zaman en önemli sıkıntıdır. Cemaat ise, uluslararası gücünü de kullanarak mevcut krize dâhil olmakta ve yürütmenin bütün kirli oyunlarını deşifre etmektedir. İstifalar başlamış, yargı ve kolluk güçleri bölünüp ayrışmış ve her güç, bir taraftan bir tarafa doğru süreci çekmeye başlamıştır. Toplumsal güçler kıyasıya ayrıştırılmış ve toplumdaki kutuplaşma derinleşmiştir. Kriz derinleştikçe, toplumsal roller daha berrak açığa çıkmaktadır.
Esasında küresel kapitalist sistemin bizzat kendisi, gittikçe derinleşen bir bunalımdadır ve bu bunalımı, en derin yaşayan ülkeler de görece daha zayıf olan bağımlı ülkelerdir. Bağımlı ülkelerin ekonomisi çok kırılgan ve hassas dengelerle sürdürülebilmektedir.
Bugün hem sistemdeki hem de ülkemizdeki kriz 1993 ve 2001 krizinden çok daha derindir.  2008’den beri derinleşen küresel kriz ülkemizdeki her yüz kişiden 60’ını borçla yaşayan bir konuma düşürmüştür. Giderek sıcak para akışı yavaşlamış, borsa düşmüş ve dolar fırlamıştır. Sistem bir bütün olarak çürümektedir. Birkaç çürük elmanın temizlenmesi krize çare olamayacaktır.
Mevcut yapısal değişiklikler yarım yamalaktır. Köksüzdür, güçsüzdür. Devletin demokratikleştiği yalanı; safsata, göz boyama ve saçmalıktan öteye geçmemiştir. Gezi parkını savunanları en fütursuz saldırılarla gaza boğan ve zindanları tıka basa dolduran yürütme gücünün, demokrasi tahayyülü ve macerası bir trajediye dönüşmüştür. Suriye, Mısır ve İran konusunda bölgesel bir güç olma rolüne soyunma arzusu, ülkeye ve topluma çok pahalıya mal olmuştur. Son yolsuzluk yargılamaları ve ardından yargıya yapılan açık müdahaleler, yürütmenin inandırıcılığı ve güvenilirliğini tamamen yok etmiştir.
Bu koşullarda, sistem dışında konumlanan tüm muhalefet güçlerinin bir çatıda birleşmesi ve sistemi en köklü bir şekilde sorgulayan, merkezi bir muhalefet hattı oluşturması zorunludur. Eğer gerçek anlamda özgürleşmek ve adaletli bir toplumsal hayat kurmak istiyorsak, bunun ancak mevcut zulmün dışına çıkarak gerçekleştirilebileceği çok açıktır. Bugün de dün gibi, özgür ve adaletli bir vatana ulaşılması, mazlumların ve hakları yenenlerin zulümden kurtulması, kardeşliği ve eşitlenmeyi bir bayrak altında birleştirmek sayesinde mümkün olacaktır.
Biz buna kısaca, -Mekke’yi ele geçiren 9’lu çeteye karşı çıkabilmek için Medine’ye hicret eden ve orada alternatif bir adalet toplumu yaratarak Mekke’yi Hakk’ın hakikatiyle buluşturan-Peygamberimiz Muhammed’in meşakkatli yolu diyoruz. Öyleyse içinde bulunduğumuz kaos aralığında kalıcı bir çözüm üretebilmenin samimiyeti, Hakk’ın hakikatini savunmak için hiçbir bahanenin ardına sığınmamak ve bu utanç gösterilerine son verecek, ilahi hakikatin hükmünü koşulsuz olarak haykırmaktır.

 



Bu yazı 2218 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
YUKARI