Bugun...
Reklam
Reklam


TUNÇ SOYER TABLOYU ÇİZDİ
Seferihisar Belediye başkanı ve Türkiye’nin ilk “sakin kent” ünvanlı yöneticisi olan Tunç Soyer, Türk Yazarlar Birliği İzmir şubesinde Sakin Kent’i anlatırken, Türkiye’nin bugünkü ekonomik, siyasal ve kültürel durumu hakkında bilgiler vererek çözüm önerilerinde bulundu. Tunç başkan bir siyasi partinin temsilcisi olmasına rağmen her zamanki gibi siyaset üstü bir bakışla Türkiye’nin mevcut sıkıntılarına çareler aradı. Konuşmasının bir bölümünü aşağıda aktarıyoruz.

TUNÇ SOYER TABLOYU ÇİZDİ
+ -

Seferihisar Belediye başkanı ve Türkiye’nin ilk “sakin kent” ünvanlı yöneticisi olan Tunç Soyer, Türk Yazarlar Birliği İzmir şubesinde Sakin Kent’i anlatırken, Türkiye’nin bugünkü ekonomik, siyasal ve kültürel durumu hakkında bilgiler vererek çözüm önerilerinde bulundu. Tunç başkan, bir siyasi partinin temsilcisi olmasına rağmen, her zamanki gibi siyaset üstü bir bakışla Türkiye’nin mevcut sıkıntılarına çareler aradı. Konuşmasının bir bölümünü aşağıda aktarıyoruz.

“Türkiye’de geçtiğimiz yıl, nüfusun %12’sinin geliri giderinden fazla olmuş. Yani %88’in geliri giderinin altında kalmış.

2018 KAMAR anket ve istatistiki verilerine göre seçmenin %79’u son altı ayda giderlerinin arttığını, %66’sı son altı ayda borcunun arttığını anlatıyor. %80’i, mevcut durumu bir ekonomik kriz olarak tanımlıyor.

Türkiye’de toplumun beklentileri ekonomik, korkuları kültürel, duyguları siyasal. Yani bu ekonomik krizden çıkışla ilgili beklenti içinde, fakat korkuları var, kültürel bütünlüğü konusunda, türbanı, yaşam tarzı, dili/dini dolayısıyla korkuları var. Duygular da siyasal. Öfkeler, sevinçler hep siyasal.

Türkiye artık ne AB’nin ne dünyanın umurunda değil. Eskisi gibi hasta adamı tedavi edecek bir batı, bir dünya yok çünkü herkes kendi paçasını kurtarmanın derdinde. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz gibi görünüyor. Bu tablo içinde en büyük ihtiyacımız bir ortak gelecek inşa etmeye soyunmaktan geçiyor. Türkiye kültürel olarak da coğrafi olarak da üç ayrı Türkiye gibi yaşıyor. Coğrafi olarak, en kuzey sınırdan Karadeniz’in ortalarına kadar ve orta Anadolu’yu kapsayan AKP seçmeni ağırlıklı, sahil şeridi CHP seçmeni ağırlıklı ve Doğu Anadolu’da HDP seçmeni ağırlıkta. Kültürel olarak da bir tarafta modern, laik, Atatürkçü olarak anılan bir kitle var, diğer tarafta dindar, muhafazakâr, milliyetçi bir yapı var. Yani kültürel olarak da coğrafi olarak da bir ayrışma var. Bu ayrışmayla bu küresel krizi atlatmak mümkün değil. Bizi birbirimize bağlayan çok kuvvetli şeyler var. Bunları tekrar hatırlamalı, siyasetin bizi sığlaştırdığı, kutuplaştırdığı bir Türkiye’ye izin vermemeliyiz. Bu memlekette herkesin, bu memleketin sahibi olduğuna inanmamız lazım. Ne dağdaki çoban bir profesörden, ne milliyetçi muhafazakâr biri, solcudan daha fazla bu memleketin sahibidir. Hiç kimsenin, kimseye kapıyı göstermeye hakkı yoktur.

Aralık 2015’te Paris’te büyük bir iklim zirvesi düzenlendi ve bu iklim zirvesinde bütün dünyanın yöneticileri, cumhurbaşkanları, başbakanları bir araya geldiler ve küresel ısınma oranını 2 derecenin altında tutabilmek için bir manifesto imzaladılar, büyük bir bütçe ayırdılar. Bu zirveye ilk kez 400 adet belediye başkanı davet edildi. Çünkü hiçbir küresel krizin çözümü, yerelin dahiliyeti olmadan mümkün değil. Kanunlarla, manifestolarla, mevzuatla bu küresel sorunlara çözüm bulmak mümkün değil. Küresel sorunlar neler? Yoksulluk, küresel ısınma, enerji meselesi, iklim değişikliği, bildiğimiz şeyler. Ama bunların merkezi hükümetin, merkezi otoritenin emirleriyle başa çıkılabilecek sorunlar olmadığı anlaşıldı. Bunun için, ilk defa iklim zirvesi gibi bir zirveye belediye başkanları da davet edildi.

Birleşmiş milletler 15 yılda bir kalkınma hedefleri koyar. 2000 yılında 8 hedef koymuştu. 2015 yılında da 17 tane hedef koydular. Adına “sürdürülebilir kalkınma hedefleri” diyorlar. Bu hedeflerin tamamı yerelde başarılması gereken hedefler. Dolayısıyla bir yandan insanlık duvarlar örerek kendi sınırlarını muhkem hale getirip bu siyasal ve ekonomik krize karşı çözüm bulmaya çalışırken, bir yandan aslında bunun imkânsız olduğunu ve ancak yerelde bir küresel yerel dünyanın yaratılmasıyla bu sorunların üzerinden gelinebileceğini anlamış durumda. Bu otoriter ve popülist insanlık krizi şu an karşımıza çok güçlü liderler çıkarıyor ama insanlık içten içe bunun çare olmadığını biliyor. Buna aslında “küresel ara buzul” dönemi deniyor. Bu geçici bir dönem. Mutlaka insanlık evrimini sürdürecek, bu gidişat daha yerelden, daha demokratik çareler üretecek. İnsanlık bunu biliyor. Özetle şunu söyleyerek bitireyim, İnsanımıza güvenmekten başka çaremiz yok. İnsanımızın ferasetine, bu kadim kültürün insanımıza aktardığı mirasa güvenmekten başka çaremiz yok. Bu bizi ileriye taşıyacak olan şeydir. Bunun üzerine bir gelecek inşa edeceğiz.

Doğadaki biyolojik çeşitlilik nasıl bize bir manzara gibi geliyorsa, insanlıkta da aynı şey geçerli. İnsanlıkta da farklı kültürler, farklı düşünceler insanlığı zenginleştirir. Bakın Osmanlı’ya dünyanın en ileri gitmiş kültürlerine, medeniyetlerine, hepsinde farklılıkların bir arada yaşamasından kaynaklanan bir zenginlik vardır. Dolayısıyla biz bu farklılıklardan büyüyen zenginliği, asla yitirmeden geleceği inşa etmek zorundayız.

Bizim Seferihisar’da Çocuk Belediye’miz var. Bu bir gölge belediye. Başkan ve her bir müdürün gölgesi var. Fen işleri müdürünün çocuk fen işleri müdürü var, Avukatın çocuk avukatı var gibi. Haftanın belli gün ve saatleri belediyemize geliyorlar ve beraber çalışıyoruz, proje üretiyoruz. Bugün bu Çocuk Belediye’mizin yeni dönem seçimleri yapıldı. Bu sene çocuk muhtarlar da ekledik. Demokrasiyi böyle yaymaya çalışıyoruz.”




Editör: İlayda Yoğurtçu

Bu haber 1836 defa okunmuştur.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
YUKARI