Bugun...
Reklam
Reklam


Mordoğan’ın Mor Sümbülleri, Karaburun’un Nergisleri..
Karaburun Yarımadası gizemleriyle, nergisleriyle sizi bekliyor.

Mordoğan’ın Mor Sümbülleri, Karaburun’un Nergisleri..
+ -

Mordoğan’ın Mor Sümbülleri, Karaburun’un Nergisleri..

Karaburun’da Aralık ayında çiçeklenmeye başlar nergis tarlaları. Şubat ayı sonuna kadar Karaburun ilçesini süsler. Turist rehberi Mehmet GÜLÜMSER’in kaleminden mis gibi nergisleri ve mor sümbülleriyle Karaburun yarımadası yolculuğu..

“Yıllar sonra çok sevdiğiniz bir dostunuza rastlayınca ona hasretle sarılır, "Şükür kavuşturana" dersiniz. "Gel, şöyle otur, bir kahve içelim" diyerek sohbeti koyulaştırmak istersiniz. İşte ben de her sene Aralık ayı sonu gelince Nergis çiçeklerini şöyle sarıp sarmalamak, kokusunu ciğerlerime çekmek isterim. 

Bu duygularla bu hafta sonu yola koyuldum. Eşimle birlikte 30 dakikalık yolculuktan sonra kendimizi eski Balıklıova sapağında bulduk. Yamaçlardaki yıkılmış, terk edilmiş, virane binalar, sanki bize "gel" diyor gibiydi. 

Bu daveti kaçırmak olmazdı, hemen ana yoldan sola saptık. Tam yüz metre ileride sağda bahçeli bir ev, evin köşesinde derme çatma bir tezgah gördük. Onun üzerinde hurma zeytin, dalından yeni kopmuş portakal, köy yumurtası, ev salçası, adaçayı ve sızma zeytinyağı? Tezgahın önünde durduk. Güleç yüzlü, cabbar bir teyzeyle tanıştık. Adının Saniye olduğunu belirtip hemen ürünlerini tanıtmaya başladı. 

Turizmin amacı ekonomik hareketlilik değil mi? Biz de öyle yaptık. Yumurta, portakal, güzelce paketlenmiş salça ve hurma zeytinden satın aldık. O para kazandığı için, biz de doğal şeyler bulduğumuz için mutluyduk. 

Saniye Teyze'ye köyün neden terk edildiğini sorduk. Heyelan nedeniyle oradan göçe zorlandıklarını hayıflanarak söyledi. Eski kaymakama ve özellikle de muhtara sitemkardı. Yeni Balıklıova'da hastalıktan kurtulamadıklarından dem vurdu. 

Vedalaşıp terk edilen köye gittik, fotoğraflar çektik. Köyün hali içler acısıydı, En üzücüsü de Vali Kazım Dirik İlkokulu'nun virane haliydi. Keşke bu bina korunup başka amaçla kullanılabilseydi... 

Güne güzel başlamıştık. Muhteşem manzara, bu köy, Saniye Teyze ile sohbet bize iyi gelmişti. Bana göre gün güzel geçecekti, daha ilginç şeyler yaşayacaktık. Mordoğan'a gelmeden önce "Çatalkaya'ya gider" diye bir levha ilişti gözümüze. Hemen sola dönüp yan yola daldık. Birkaç kilometre sonra önümüze bir eski cami çıktı. 

Caminin minaresi o kadar hoştu ki, fotoğraflamaya doyamadım. Hele alt tarafta iki çeşmeyi ve 700 yıllık çınar ağacını görünce duygu kabarması katlandı. Oradaki Hocazade Camisi gizli kalmış bir tarihi eser. 14. Yüzyıl'a ait. Birkaç kez restore edilmiş. Biz kış manzarasını fotoğrafladık. 

Baharın ve yazın burada su içmek, dolaşmak ömre bedel olur. Orada ulvi bir atmosfer bulduk. Daha ileride Antik Dönem'e ait yerleşim yerini görüp esas Mordoğan köyüne (şimdinin mahallesi) geçtik. Herkese oradaki Müesser Aktaş Etnoğrafya Müzesi'ni görmesini tavsiye ederim. 700 yıllık Ayşe Hatun Camisi'ni dışarıdan fotoğrafladım. İçeri giremedik, çünkü imam İzmir'e gitmişti! 

Pencereden caminin iç kısmının ve 250 yıllık olduğu belirtilen saatin fotoğrafını çekebildik. Bir kez daha gelmeliydik. Sonra köy içinde evine giden Ahmet Amca'ya rastladık. Onunla konuşa konuşa köyde dolaştık. Başka şehirlerden gelen birkaç ögretim görevlisi bu köyde eski evler alıp restore etmiş, çok da hoş olmuş. Onun anlatımına göre 60 - 70 yıl önce bu köyde 13 bakkal varmış. Gururlanarak betondan yaptığı yeni evi gösterdi. "Evin üst katı çocuklar için, ama onlar şehirde oturmayı tercih ettiler" dedi, hayıflanarak. 

Ona el sallayıp yine yollara düştük. Eğlenhoca köyünden geçerek Kösedere köyüne vardık. Bu köy diğerlerinin sanki en büyüğüydü. Ortada, köy meydanında bir 700 yıllık cami daha. Sanki tarih kuyusuna düşmüştük. Bu cami de çok hoş, ama çok da harap olmuş. Serinletici haber; restore edilmesi için karar alınmış. Köyden Ali Amca bizi görünce yanımıza geldi. Caminin kapısını açtı. Aman Allahım! Cami çok güzel resimlerle bezenmiş. Mihrabın harika işlemesi var. Üzücü olan, tarihi saati iki ay önce çalınmış. 

Karaburun Yarımadası, tanrının bize taptaze doğayı bahşettigi bir yer. Sık sık durup panoramik resimler çektim. Burası iyi ki yıllarca ihmal edilmiş, el atılmamış bir bölgemiz olmuş. Mitolojik tanrılarla çarpışan ejderhalarla Mimas'ın yaşadığı ve mitolojik tanrı Zeus tarafından demir, bakır cevheri dökülerek öldürülen ve orada üstü dağlarla örtülen bir bölge. Dahası, mitolojiye göre Hera'nın kocası çapkın Zeus'u izlemesi için dağlara saldığı bekçileri (ki onlar nergislerdir) görememiştik. Sorduk soruşturduk ve onları bulmak için bizi yeni liman köyüne yönlendirdiler. Yol kenarlarında tek tük açan nergis çiçekleri gördük; ama koparmaya kıyamadık. Çünkü onlar doğal ve kendiliğinden çıkmışlardı. 

Karaburun'dan 8 kilometre ileride Yeni Liman'a ulaştık. Orada meydanda kara fırının önüne otomobilimizi park ettik. Vitrinde çok nefis ekmekler gördük, Hem mısırlı, hem çavdarlı hem de ekşi mayalı. Hepsinden birer tane aldık. Bu unlu mamuller fırının en önemli ürünü hakiki tereyağlı, portakallı çöreğiydi. Nefis tadı vardı. Birkaç tane aldık, karşıdaki balıkçı kahvesinde hakiki Çaykur çayıyla atıştırdık. İnanın bu kadar leziz nefis çörek tatmamıştım. 

Hemen fırının mülk sahibi Ali Usta'yla tanıştık. Sevimli, iriyarı adam kendisinin nergis bahçesini göstermek istedi. Bugün topladığı nergisleri ve bahçesini gördük ve bir demet nergis satın aldık. Bu toplananlar aslında sulak bahçelerde yetişenlerdi. Esas kuru, kıraç arazide yetişenler Ocak ayının 15'inden sonra açacakmış. Nergis çiçeği hastalıkları nedeniyle zamanla üretimde azalma olmuş, toplarken çok dikkatli olmak gerekirmiş, hatta koparma anında suyunun kaçmaması gerekiyormuş. Eğer elbiseye bu su damlarsa leke yaparmış. Bu bilgiler bize yetmişti. 

Gün kararmıştı. Biz de hasretle kucaklaşmayı arzuladığımız nergislere ulaşmış, onların yanında çayımızı yudumlamış, mis gibi çörekleri yemiştik. Artık bize karada ölüm yoktu. Tekrar gelmek üzere sözleşerek "Allahaısmarladık" dedik. 

Sevgili İzmirliler, siz bu Mordogan, Karaburun turunu yaparak Saniye Teyze'den doğal salçanızı, yumurtanızı, portakalınızı alır Yeni Liman'da Ali Usta'nın çöreklerini ve ekmeklerini tadabilir, hele o Karaburun'un mis kokulu limonunu dalından koparıp, satın alıp mutlu bir şekilde evinize dönebilirsiniz?

Haydi İzmir! Karaburun Yarımadası, gizemleriyle, nergisleriyle sizi bekliyor.”




Kaynak: akad haber

Editör: Nurten Öğüt

Bu haber 1811 defa okunmuştur.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
YUKARI