KİTAP FUARININ ARDINDAN


İlhan SOYTÜRK ULU ORTA
 
 


 

          Tüyap ve Türkiye Yayıncılar Birliği ile ortaklaşa düzenlenen İzmir Kitap Fuarı, 18-26 Nisan tarihleri arasında 400 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla 20. kez kitapseverlere kapılarını açtı. Açılış töreninde bazı yayıncı ve düşün insanı onurluklarını Doğan Hızlan' ın elinden aldı.  Özel ve o güzel insanlar Kitap Fuarıyla ilgili düşüncelerini kitapseverlerle paylaştı.

           Onur konuğu Süreyya Berfe olan Kitap Fuarının açık olduğu sürece 1. salonda 53, 2. salonda 31, 3. salonda 53 olmak üzere toplam 137 etkinlik yapıldı. Etkinliklerde birbirinden yetkin panelistler, şairler, yazarlar salonları doldururken bazı salonlarda sadece etkinliğe katılanların olması, tabiri caizse 3 sineğin tek kale maç yapıyor olması gözden kaçmadı. Tabii ki insan böyle bir görüntü karşısında üzülmemesi elde değil.

          Fuarların olmazsa olmazlarından imza günleri ve söyleşilerde adını tek tek yazamayacağım onlarca şair, yazar, düşün adamı (özellikle medyatik olanlar) okuyucuyla buluştu, stant önlerinde, imza yerlerinde tabi ki çok hoş görüntüler oluştu.

          Kitap fuarı, bir bakıma büyük bir kitapçı dükkânıydı, burada yer alan yayınevi ve saaflar ellerindeki değerli kitap ve dergileri görücüye çıkardılar, dolaysıyla basılmış her kitabı bulmak mümkündü.

          Kitap fuarları, yazar, editör, yayınevi ve okuyucu için çuvalımı, heybemi nasıl doldurabilirim hesabıyla yapılan organizasyonlar olduğundan katılımcıların ortak paydası olabildiğince fuardan yararlanabilmektir. Ucuz kitap edinme düşüncesiyle fuarlara akın eden okuyucular elleri boş döndü. Kitap kurtları, beyinleri, ruhları doymuş olarak ellerinde hazineleriyle fuardan ayrılırken yüzlerinde garip bir mutluluk vardı.

          Kitap fuarında hafta sonu ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı şenliği sonrasında amacı dışında bir kalabalık olduğu gözden kaçmadı. 

          Canımı çok acıtan bir gözlemimi ve bir yazardan duyduğumu paylaşmadan edemeyeceğim. Öğretmenlerimiz eli öpülesi öğretmenlerimiz. Öğrencilerinin elinden tutup sınıfıyla birlikte fuara gelene kadar her şey çok güzel. Çocukların yazarla, kitapla tanıştırılması için yaptığı özveriyi kutluyorum, ama canımı acıtan, içimi yakansa kitaba, stantlara olan yaklaşmalar. Çocuklar stantların önünden geçerken, kitabın kapağı ya da adı, her neyse çocuğun dikkatini çektiği için ona dokunmak istiyor. Çocuğun kitaba dokunmasıyla o an sihir bozuluyor; riskleri göze alıp öğrencilerini fuara getiren öğretmen yerine bir başkası geliyor. "Çocuklar kitaplara dokunmayın." "Kızım, arkadaşının elini bırakma." "Oğlum arkadaşından ayrılma." "Dokunmayın kitaplara." Öğretmenim, o zaman neden geldiniz fuara? Çocuk kitapları karıştırmayacaksa, dokunmayacaksa, elindekini bırakıp diğerini almayacaksa, yazarla konuşamayacaksa neden geldin? Ben de öğrencilerimle Kitap Fuarına gittim demek için mi, yoksa iş olsun diye mi geldiniz?

          İkincisi ise şair, yazar Hüseyin Yurttaş'ın Facebook hesabındaki yazısı. Sevgili Yurttaş'ın paylaştığı o yazıyı noktasına dokunmadan paylaşmak istiyorum.

          "….Yayınları'ndayım. Çocuk kitaplarımı imzalamaktaydım. Dört beş çocuk standa geldi, karşımda kitaplarımı gözden geçirmeye başladılar. İçlerinden biri, Gülce Kızın Düşleri adlı kitabımı beğendi. 'Ben bunu alacağım,' dedi. Yanındaki, 'Oğlum, öğretmen kızar,' dedi. Öteki direndi: 'Kızsın; ben alacağım!'Bunun üzerine öteki çocuk: 'Alma, öğretmen çöpe atar. Bilmiyor musun?' Bunun üzerine çocuk kitabı almaktan vaz geçti. Bu kez ben merak ettim.' "Ne? Gerçekten öğretmeniniz kitabı çöpe mi atar? Atıyor mu?" "Tabii, atar," dedi çocuk. Avucundaki kâğıdı gösterdi. "Bunlardan başka yerden kitap alınmayacak," diye ekledi. Kâğıdı alıp baktım. 5 ya da 6 yayınevinin adı yazılıydı. Ne? Gerçekten öğretmeniniz kitabı çöpe mi atar? Attırıyor mu?' 'Tabi atar.'dedi çocuk. Avucundaki kâğıdı gösterdi. 'Bunlardan başka yerde kitap alınmayacak,'diye ekledi. Kâğıdı alıp baktım. 5 ya da 6 yayınevinin adı yazılıydı... Kahroldum. Bu nasıl bir şeydi. Oradakiler de tanıktı bu konuşmalara. Şaşırdık ve donup kaldık. Bu ülke bunları yaşamaya müstahak mıydı?

          Bu yazıyı okuyunca ne diyeceğimi bilemedim, nutkum tutuldu. Bir öğretmen olarak yüreğim daha da çok yandı.

           Yayınevine ve yazara at gözlüğüyle bakanlar, korkmayın. Bırakın çocukları, istediği gibi dokunsunlar kitaplara, istediği yazardan kitap alsın okusun, okusun ki senin baktığın pencereden bakmasın dünyaya. Birey farklı kitap okumazsa, düşünmezse; hep söylediğimiz ama bir türlü yapamadığımız eleştiren düşünen, sorgulayan insan nasıl yetişir? Kitaplar okunması içindir, ayrım yapılması için değil. Kitap okumak bulaşıcıdır, ama öldürücü değil. Asıl öldürücü olan kendi dünyasından başka bir dünyanın da olduğunu görmeyendir.



Tarih: 28.04.2015 12:59