Bugun...
Reklam
Reklam


Çocuklarınıza Beklemeyi Öğretin
Logoterapist Uzman Sosyolog Kürşat Şahin YILDIRIMER, çocuğa beklemek öğretilebilir mi? hakkındaki görüşlerini açıkladı.

Çocuklarınıza Beklemeyi Öğretin
+ -

Çocuklarınıza Beklemeyi Öğretin

Logoterapist Uzman Sosyolog Kürşat Şahin YILDIRIMER, çocuğa beklemek öğretilebilir mi? hakkındaki görüşlerini açıkladı.

En önemli sosyal yaşam becerilerinden bir tanesi olan “beklemek” çocuğa öğretilebilir mi?
Çocuğun beklemeyi  öğrenememesi kavramı içinde ;
İlk dönemlerden itibaren aile ve çocuk arasındaki ilişki tarzı, disiplin ve çocuğun bireysel olarak yaşadığı güçlüklere değinmek gerekli.
Anne ve bebek arasındaki sağlıklı  bağlanma, annenin bebeğin ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında karşılaması, iletişim kurması, sıcaklık ve sevgisini hissettirmesi ile başlıyor, sonraki 2-3 yaş bireyselleşme döneminde ise çocuğun yaşamı öğrenmek için yaptığı denemelerde ona cesaret vermesi, yüreklendirmesi ile devam ediyor.
Örneğin koltuğun üzerine çıkıp inen çocuğa “ay aman düşersin” şeklinde kucağa almak değil, gerçekten tehlikeli olduğu durumda sakince yaklaşıp yönlendirmek, yönü değiştirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Bu bağ sağlıklı kurulamaz ise, bebeğin gelişiminin beklenen sürede olmaması, benmerkezci ( çocuğun kendi odaklı olması, tutturmaları ) davranışı uzun sürebilir, örneğin, dört yaşında hala kurallara uymamak için direnebilir, istediği olmayınca tutturabilir.
Bebeklik, çocukluk depresyonu yaşayabilir, ağlamalar, engellenmeye karşı agresif reaksiyon, gelişiminin aksaması, yaşıtları ve diğer insanlarla sağlıklı iletişim kuramama , uyku-iştah sorunları vb. görülebilir.
Bu dönemlerde yapma dediğimiz davranışı ilgi almak amacıyla gözümüzün içine bakarak yapabilir.
Yine korkuları var ise sosyal ortamlara adapte olamayabilir, kardeş kıskançlığı yaşıyor ise anne-babanın ilgisini almak için dirençler gösterebilir.
Dikkat Eksikliği “Hiperaktivite Bozukluğu”, “Davranım Bozukluğu” gibi psikiyatrik rahatsızlıklarda çocuk dürtü kontrolünde zorlandığı için sırasını bekleyemez, aceleci ve ısrarcıdır, bu da kurallara uyması ve komut almasını güçleştirir.
Çocuk aileyi zorluyor ise, gelişiminde farklılıklar var ise, bunun nedenlerine yönelik bir araştırma yapmak gerekli olacaktır. Bir uzman tarafından yapılacak değerlendirme, sebepleri bulmaya yönelik olacaktır.
Çocuğun bu davranışı gelişim döneminin bir özelliği mi, yoksa bir sorunun habercisi mi,
bunun değerlendirilmesi ilk adım olmalıdır.
2-3 yaş dönemi ve ergenlik dönemindeki dirençlerin pek çoğu dönem özelliğidir. Ben varım, beni farkedin demektir. Bireyselleşme, kendine güvenin temellerinin atılmasına yönelik çabalarıdır.
Çocukların bekleme kavramını öğrenmesinin avantajları nelerdir? Öğrenmemesinin sonuçları nelerdir?

Beklemeyi; gerektiği yerde ve durumlarda isteklerimizi ertelemeyi öğrenmek, sosyal yaşamımızdaki kurallara uymak, sosyal ilişkilerimizi sürdürebilmek, hedeflerimize ulaşabilmek, sağlıklı bir yaşantı için olmazsa olmaz bir koşul ve kazanılması gereken bir beceridir.
Bunu öğrenemeyen kişi, ani tepkiler verebilen, hemen doyuma ulaşmak hedefinde olduğu için toplumsal kurallara uymakta zorlanan, ısrarcı, iletişim sorunları yaşayan bir birey olabilecek ve bu da kişinin yaşam kalitesinin düşük olması ve ruh sağlığı bozukluklarına yol açabilecektir.
Beklemeyi öğretebilmenin çocuk için bir yaş sınırı var mı? Varsa kaç yaşından itibaren ve nasıl başlanmalıdır?

Çocuğun beklemeyi öğrenmesi ile anne-babanın sakin ve sabırlı mizacı doğru orantılı olabilir mi? Anne-baba, çocuğun yanında beklemeye yönelik şeyler sergilerse çocuk bu kavramı benimser mi?
Bu süreç aile ve çocuk arasındaki ilişki tarzı ile doğru orantılıdır. Hem ailenin kendi modelliği, hem de çocuğunun gelişim dönemlerini dikkate alarak dürtü kontrolünü öğretebilmesi ile ilgilidir. Çocuğumuza vereceğimiz en değerli şey zamanımız ve gerçek sevgimizdir.
Çocuğunuzun tüm ihtiyaçlarını hemen yerine getirmek, hatta istemeden onu hediyelere boğmak, çocukluğumuzda sahip olamadıklarımız adına , ona her şeye sahip olduğu bir dünya sunmaya çalışmak da çocuğun doyumsuz olmasına, dürtü kontrolünü öğrenememesine neden oluyor.
Çocuğun bu dönemde bol oyun oynamaya ihtiyacı var, hem anne baba ile, hem yaşıtlarıyla. Ebeveynler çocuklarıyla oyun oynamalı. Bu hem çocuğun sosyalleşmesi, hem duygusal boşalımı, hem öğrenmesi açısından çok destekleyicidir. Anne-babanın çocuklarını tanımaları ve çocuklarına ulaşabilmeleri için de bir fırsattır. Çocuk, her şeye yeterli ve dengeli zaman ayırıyorsa, sorun yok demektir. Bu zaman yönetimini, aile kontrolünde öğrenmesi mümkündür. Aile hem disiplini uygulayıcı, hem çocuğun isteklerine duyarlı, ama kararlı bir tutum sergilerse, çocuk kendini yönetmeyi başaracak ve çocuğun kişilik gelişimi sağlıklı oluşacaktır.

Görsel uyaranlardan destek alınabilir mi? (“Bekle” yazısını göstermek, sıraya girmek vs.) gibi.

Öğrenme, çocuğun hazır oluşluğu yani öğretmek istediğimiz materyali almak için yeterli gelişim düzeyinde olmasını ve hedeflediğimiz beceriyi öğretme biçimimizle yakından ilgilidir. Davranış modelliğimiz; sözlü bilgilerimiz ve görsel malzemelerimiz bu yöntemleri oluşturmaktadır. Örneğin dürtü kontrolü çalışmalarında kullandığımız “Dur-Düşün-Yap” parolası gibi, trafik ışıkları kullanmak suretiyle görselleştirilen bu davranış çalışmasını örnek olaylara uyarlayarak tartışma, değerlendirme yapmak suretiyle pekiştirebiliriz.
Hedefe yönelik davranış kazandırma çalışmaları da uygulamalardan diğeri. Hedef davranış puanlama veya somut diğer değerlendirmeler kullanılmak suretiyle görsel değerlendirilip, geri bildirim verme ve olumlu davranış kazandırma için yapılan çalışmalardan.
Çocuk bekleme nedenini bilmek ister mi? Anne-baba olarak bu çocuğa anlatılmalı mı?
Zaman kavramı uygulanabilir mi?

Peki, zaman kavramını bilmeyen bir çocuğa bu nasıl anlatılabilir? Bekleyebilen bir çocuğa ödül verilmeli mi? Beklemeyi reddeden çocuğa yaklaşım önerileriniz nelerdir? Bu konuda yapılan yanlışlar nelerdir?
Çocuk eğitimini çok genel anlamda koşulsuz sevmek ve iç disiplin kazandırmak olarak özetleyebiliriz.
1- Çocukla kurulan sağlıklı ilişki, öncelikle onu olduğu gibi kabul etmek ve ona bunu hissettirmekten geçer. Şartlar ne olursa olsun, kötü not alsa da, hata yapsa da onu koşulsuz sevdiğimizi hissettirmek ilk aşama…
2- Çocukla kuracağımız iyi iletişim, iletişim dilimizin suçlayıcı, eleştirel, yargılayıcı değil, ben’li cümleler kullanarak ve empatik yaklaşımımız ile mümkündür. ”Kızgın olduğunu görüyorum, Bunu anlatmak ister misin? “
3- Anne baba olarak bizim modelliğimiz, çocuğun diğer insanlarla kurduğu iletişimin ve kendi disiplininin temelini atacaktır. Örneğin, akşam boyunca bilgisayar ve telefonu ile ilgilenen anne babalar isek, çocuğumuzu teknolojik aletlerle ilgili disipline etmemiz zor olacaktır.
4- Çocuğa zaman ayırmak, iyi bir ilişkinin başlangıcıdır. Arkadaşlarımızla zaman geçirmek, sohbet etmek, oyun oynamak biz yetişkinleri nasıl rahatlatıyorsa, çocuğun da hem arkadaşları ile hem bizimle bunları yapmaya çok ihtiyacı var.
Farklı olarak biz onların yaşam rehberleri değil miyiz? Onları yaşama hazırlayan, örnek olan, sorun çözmeyi, zorluklarla nasıl baş edeceğini öğreten rehberler. Bu nedenle  ona ayıracağımız  zaman dilimlerinin çok değerli olduğunu vurgulayalım.
5- Bahsettiğimiz psikiyatrik bozukluklarda çocuğun disiplin konusunda zorlandığını gözönüne alırsak, bir uzman yardımı alarak sorunu çözümüne yönelik hem çocuk, hem aile, hem de okulla çalışmalar planlamak en uygun yaklaşım olacaktır.
Eğitimde ebeveynlerin korkutma-yargılama -şiddet yerine çocuklarına açıklayıcı -ikna edici iletişim dilini kullanmaları, çocuklarını kendini doğru ifade etmesi yönünde desteklemeleri, problem çözme yöntemlerini öğretmeleri ve sosyal normları doğru bir şekilde vermeleri gerekmektedir.
Çocuklarındaki davranış değişikliklerini gözlemeleri ve sebeplerini araştırmaları, serbest zamanlarını olumlu bir biçimde değerlendirmelerini sağlamaları (spor, müzik eğitimi, satranç ve diğer sosyal faaliyetler), her şeyden önce doğru modeller olarak çocuklarına örnek teşkil etmeleri çocukları ile doğru iletişim dili kullanmaları gerekmektedir.
Çocuğa gösterilen az ilgi yani ihmal onun gelişimini olumsuz etkilerken, gösterilen fazla ilgi de çocuğun bireyselleşmesini engeller. Fazla ilgi, aşırı korumacı tutumlar çocukta özgüven duygusunun gelişmesini engeller ve suçluluk duygusunu hissetmesini  sağlar. Baskıcı, denetleyen tutumla karşılaşan  çocuğun, kaygı duygusuyla birlikte aşırı isyankar ve boyun eğici olması doğal bir sonuçtur. Baskıcı tutum ne kadar zararlıysa, gevşek tutumda bir o kadar kişilik gelişimine kuşkusuz zarar verir.
Her türlü ihtiyaçlarının karşılanacağı beklentisini  taşıyan çocuk yetişkin olduğunda da toplumun vermediği hakların kendilerine  tanınmasını ister, sorumluluk duygusu gelişmez ve topluma uyum sağlamakta güçlük çekerler. Aşırı koruma davranışı, çocuğun diğer kişilere aşırı bağımlı, güvensiz, duygusal kırıklıkları olan bir kişi olmasına sebep olabilir .
Aynı tutumu kendi aile yaşantısında eşinden bekleyebilir. Koruyucu yaklaşım çocuğun sosyal gelişimini de olumsuz etkilemektedir. Böylelikle psiko-sosyal  gelişimi sağlıklı oluşmamaktadır.
1- Her şeyi ayrıntılarıyla açıklamamız zekasını geliştirir, iyi ve tam öğrenmesini sağlar.
Kuşkusuz hepimiz çocuklarımız için en iyisini istiyoruz, ama “her şeyin en iyisi olsun, benim çocuğum, her şeyi başarabilsin, hayatında  hiçbir şey aksamasın, eksik olmasın “ düşünceleriyle yola çıktığımız zaman da  çocuğumuzun kişilik gelişimini olumsuz yönde etkilemiş oluyoruz.
Mükemmeliyetçi kişiler nasıl düşünür? “ben en iyisini yapmalıyım, hata yaparsam rezil olurum, insanların beni beğenmesi, beni onaylaması çok önemli, başarılı olmalıyım, her şeyin en iyisini yapmalıyım”.

Böyle düşünen bir kişi, her şeyi kontrol altında tutmalı, tüm riskleri kontrol etmelidir ki, sonuç başarısız olmasın.

1-Çocuğumuza erken dönemlerden itibaren fazla bilgi yani fazla uyaran verirsek , çocukta da mükemmeliyetçi tutum yerleşecek ve performans kaygısı yaşamasına sebep olacağız.
2- Tehlikelere karşı onu sürekli uyarırsam başına bir şey gelmez, kendini korur, tehlikelerden kaçınır. Çocukları yaş ve gelişim düzeylerini dikkate alarak tehlikelere karşı uyarmak gereklidir. Fakat doğru zamanda ve gerektiği ölçüde! Erken ve fazla yapılan uyarılar onda korku ve kaygıların oluşmasına ve artmasına neden olur.
3- İstediklerini yaparsam eksiklik hissetmez, bir şeyde gözü olmaz. Her türlü ihtiyaçlarının karşılanacağı beklentisini  taşıyan çocuk yetişkin olduğunda da toplumun vermediği hakların kendilerine  tanınmasını ister, sorumluluk duygusu gelişmez ve topluma uyum sağlamakta güçlük çeker. Bu da aşırı koruma davranışıdır, ödüllendirmenin fazla yapılması çocuğun dürtülerini kontrolü öğrenmesini engeller. Dürtülerini kontrolde zorluk çeken, sabır gösteremeyen veya diğer kişilere aşırı bağımlı, güvensiz, duygusal kırıklıkları olan bir kişi olmasına sebep olabilir.
4- Birimiz iyi, birimiz kötü polis olursak daha rahat disiplin sağlarız.
Eşlerin çocuk yetiştirmeleri ile ilgili birbirlerine ters düşmeyen düşünceleri olmalıdır. Var ise ortak yaklaşımla ilgili karar almalı ya da uzman yardımına başvurmaları gerekmektedir. Farklı tutumlar farklı mesajlar çocuğun kafasını karıştırır.
Tek bir yol çizmek gereklidir. Diğer türlü çocuk hangi yola gideceğini bilemez, çatışma yaşar. İç disiplini gelişmez. Yani doğru davranalım derken ona zarar vermiş kafasını karıştırmış oluruz. Bu şekilde net olamayan, yolunu sürdüremeyen, kendisini disipline edemeyen bir birey yetiştirmiş oluruz.

 




Kaynak: Akad Haber

Editör: Nurten Öğüt

Bu haber 2815 defa okunmuştur.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
YUKARI